Finansal Kölelikten Finansal Özgürlüğe…
Rastgele, plansız, hedefsiz, yeter ki olsun… Bir de buna çevre baskısı ve de algısını eklersek mevcut şartlar daha da sıkıntılı bir hal alıyor. Toplumun yaklaşık %80’i böyle bir hayat yaşıyor. Bundan bir 20-30 sene önce üniversite mezunu olmak çok değerliydi. Şimdi şartlar çok değişti. Üniversite mezunu olmak artık çok değerli değil. Üniversite mezunlarının çoğu ya işsiz ya da mezun oldukları branşlarda iş bulamayıp, başka sektörlerde bir çoğu asgari ücretle çalışıyor. Bu yazdıklarıma katılıp katılmamak size kalmış. Toplum olarak rastgele, plansız, hedefsiz, yeter ki olsun mantıksız mantığıyla yaşamayı bırakıp içinde bulunduğumuz dar bir hayatın ötesine geçmek durumundayız.
Hayatımızı şekillendiren bazı çevresel, bireysel, toplumsal ve coğrafik şartlar vardır. Olabilir. Ancak ben şahsen bu şartları daha küçük yaşta ortadan kaldıran ve şartlarını bahane olmaktan, etki ve güç olmaktan çıkaran çok fazla kişiyle karşılaştım. Üniversite okuyan ve özellikle özel sektörde bir işe giren insanlarımız, işe girdikten 2 ila 4 sene içinde şunu sorguluyorlar: “Acaba nerede hata yaptık da amaçsız, hedefsiz, sabah git akşam gel, monoton ve keyifsiz bir işe girdim? Tıkılıp kalmışız buralarda ve 4 sene üniversite okuyacağım, güzel bir hayatım olsun diye girdiğim işte kendim hariç herkesin mutluluğu için çalışıyorum. Bunun için mi 4 sene o kadar masrafla, sıkıntıyla okumuşum?” bu ve buna benzer sorgulamalar. Bu yeter mi yetmez. Bir de üstüne mobing, aşırı sorumluluk, taktir edilmemek, değersizleştirilmek. Sizce bir insanın hayatına bu ve buna benzer durumlar ne kadar uygun veya ne kadar yakışıyor?
Değer Ve Değersizlik…
Şimdi güzel bir soru: Kendinizi ve hayatınızı seviyor musunuz? Bu sorunun yanıtı sizin gerçek benliğinizde tam anlamıyla yerini buluyorsa şimdi bununla ilgili ikinci soru: Ne kadar seviyorsunuz kendinizi ve bu gerçek mi? Anlatmak istediğim siz kendiniz için DEĞERLİ misiniz? Bu değeri belirleme ve ölçümleme imkanınız oldu mu?
Bir şirkette çalışıyorsunuz; o şirkete değer katmak, yükseltmek, kazandırmak istiyorsunuz, o şirkette iyi bir pozisyona gelmek, yüksek bir gelire ulaşmak(maaş) ve kariyer yapmak istiyorsunuz. Bu birilerinin kazanç dinamikleri için çok güzel. Hedefiniz böyle bir çalışma niyeti içindeyken CEO olmak değilse üzgünüm emeklilik paketiniz gelecekte size hizmet etmeyecek. Diyelim ki CEO oldunuz. Sabah şirkete geldiniz ve patrondan sonraki ikinci büyük dinamiksiniz. Kazancınız çok iyi, mesleki kariyer tam istediğiniz gibi. Ancak küçük bir detay yok mu sizce de? Demek istediğim sabah o şirkete giriyorsunuz ve çoğu zaman akşam eve gidiş saatiniz belli bile değil. 4 Duvar arasında sadece hafta sonları ve 1 aylık yıllık izinler haricinde sıkışmış bir hayat, yaşanmamış gerçek bir hayat. Sonra emeklilik. Çalışırken yaptığınız bir yazlık, bir araba ve diyelim ki bir kaç apartman dairesi; yaşlılıkta iyi olur. Benim ifade etmeye çalıştığım “Gerçekte yaşamanız gereken o gerçek yaşam; ona ne oldu? Şimdi bu gerçek anlamda yaşamak mı? Hayatta var olmak mı? İşte hayata yeni atılırken yapmamız gereken tercihler bunlar. Ama CEO değilsiniz, değer katmak, kariyer yapmak ve iyi bir kazanca(maaşa) ulaşmak istiyorsunuz. Gereken her şeyi yapıyorsunuz. İyi ve doğru şeyler yapıyorsunuz. Bir de bakmışsınız ertesi gün tüm yaptığınız iyi ve doğru değerler çöpe atılmış, bir de üstüne azar yemişsiniz. Neden acaba? Hadi gelin hep birlikte bir suçlu arayalım. Bununla birlikte aradığımız suçlu sizin dışınızda olsun. Çünkü yaptıklarınız işiniz ve çalıştığınız şirket için iyi ve doğru işlerdi. Suçlu bulundu bile. Yüksek egolu ve kibirli yöneticiler. Yaptıklarınız onlara göre yanlış ve değersiz işlerdi. Şimdi bir şeyleri sorgulamaya başladınız: “Ben bunun için mi okudum?
Hani biz kendimizde değerliydik? Hani kendimizi ve hayatımızı çok seviyorduk?
Diyelim ki hayata başlarken bu detayları ıskaladınız ve çalışıyorsunuz. Bunda hiç bir sorun yok. Çalışmak değer üretmek çok önemli. Buna rağmen kendi hayatımızla işimiz arasındaki uyumsuzlukları sorgulamaya başlamışsak ve bunun için çalışırken farklı çözüm fikirleri geliştirmiyorsak işte tam da burada kendi hayatımızın suçlusu biziz ne yazık ki…

Aslında canımız çok yanıyor, ancak daha iyi bir hayatı dizayn etmek için yerimizi değiştirecek kadar canımız yanmıyor. Bir süre sonra canımız yansa da mevcut şartlara ve acıya alışıyoruz ve bu sıkıntılı durum bizim için sıradan bir rutin oluyor. Yazımın başında da yazdım; yazdıklarıma katılmak ve onaylamanız gibi bir beklentim yok. Yazdıklarıma katılıp katılmamak size kalmış. Ancak bir süre sonra canınızı yine yakıyorlar ve yine aklınızda deli sorular. Bu böyle devam edip gidiyor. Bir bakmışsınız yıllar geçmiş ama hayatınızda hiç bir şey değişmemiş. Değiştiremediğiniz mevcut şartlarınızı sorgularken neden değiştirebileceğiniz mevcut şartlarınızı sorgulamıyorsunuz? Nasıl yani? Şöyle ki: “Ben mevcut işimi bırakmadan ve aksatmadan kendi şartlarımı nasıl değiştiririm ve kendi hayatım için neler yapabilirim? Kendi hayatımın dümenini bir başkasının elinden tekrar nasıl alabilirim?” böyle bir sorgulama yapabilirsiniz örneğin. Ya da ” Ben daha iyi bir hayatı hak ediyorum.” dediğiniz oldu mu? Diyelim ki oldu. Eğer cevap büyük çoğunluktaki gibiyse muhtemelen hiç bir şey yapmadınız. Hiç bir şey yapmadığınız sürece de mevcut şartlarınız değişmeyeceği gibi mevcut şartlarınızdaki sıkıntılı hayatı da yaşamaya devam edeceksiniz.
Şimdi size soruyorum: Gerçekten hayatınızı böyle mi yaşamak, hayallerinizi gerçekleştirmeden, istediğiniz hayatı yaşamadan, sıkışmışlık içinde mi bu dünyadan göçüp gitmek istiyorsunuz? Bu dünyada çok daha değerli bir iz bırakmak ve harika başarılarla, iyiliklerle anılmak istemez miydiniz? Finansal kölelikten finansal özgürlüğe terfi edebileceğinizi biliyor muydunuz?
Birilerinin ve sistemin bize dayattığı köhnemiş bir hayatı yaşamak zorunda değiliz. Ne dersiniz; bunu hep birlikte değiştirmeye ve dönüştürmeye var mısınız?