Peki Ama Neden?

Sizce neden siz değerli, güzel insanlarla bloğumda özellikle mevcut hayatımızı daha iyi şartlarda yaşamamız gerektiğini, Bireysel Zenginlik Ve kalkınmanın önemini, Bireysel Zenginlik Ve Kalkınmanın da Toplumsal Zenginlik Ve Kalkınmaya çok büyük bir etkisinin olduğunu, günümüz olumsuz yaşam koşullarının ve mevcut ekonomik daralmanın özellikle emekleri ile geçinmeye çalışanları ki bu ülkenin yaklaşık %80’ini oluşturuyor ve bu kesimin kendilerini bu zor şartlardan kurtarabileceklerini, kendilerini ekonomik krizlerinden ve olumsuz yaşam koşullarından kurtarabileceklerinin mümkün olduğunu paylaşıyorum? Peki ama neden?

Eleştirel kafa yapısından, şikayetçi ve yargılayıcı düşünce sisteminden, Bireysel Zenginlik ve kalkınmada yeni fikirlere karşı alınan tavırlardan ve yeni fikirlere kendimizi kapatmaktan, kendisi ve ailesi adına ekonomik olarak yepyeni bir iş fikriyle, yepyeni bir girişimde bulunan yakın çevremizde olan tanıdıklarımızı aşağı çekip hem kendi hayatımızı hem de onların hayatını sabote etmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

Ortada ciddi bir problem var ve bu problemi çözmek yerine bu problemin önemli bir parçası olmak problemi daha da büyütür. Dünyadaki herkesin mutlaka bir hayali vardır. “Benim hiç bir hayalim yok. Biz hayallerimizi gömeli çok oldu.” diyenlerin de kıyıya köşeye sıkışmış hayalleri mutlaka vardır. Ülke olarak içinde bulunduğumuz durumdan en azından kendimiz ve sevdiklerimiz adına kurtulmak durumundayız. Bunun için güç birliği yapmalı ve birbirimizle zaman ortaklığı oluşturmalıyız. Bunun sonucu olarak da Bireysel Zenginlik Ve kalkınmanın önü açılmış olur. Bu da Toplumsal Zenginlik Ve Kalkınmada büyük bir temeli oluşturur. Çünkü hepimiz biliyoruz ki az önce ifade ettiğim bu %80’lik kesim mevcut şartları ile ne içinde bulundukları ekonomik daralmadan kurtulabilir ne de yaşamak istedikleri hayatı yaşayabilir. Şimdi siz değerli ve güzel insanlara soruyorum mevcut şartlarınızla yaşamak istediğiniz hayatı yaşayabilir misiniz? Herkes pasif gelir peşinde o da emeklilikle. Emekli olduktan sonra çalışan emeklilerin oranı yaklaşık %55. Bu da demek oluyor ki insanlık yaşamıyor sadece nefes alıp veriyor, sadece var oluyor. Dışarıdaki sistem bu %80’e verilen maaş zamlarını tekrar sisteme aktarmak üzerine kurulmuş ve bu sistem kendi varlığını devam ettirebilmesi için bu %80’lik kesimin ufak tefek özgürlükler yaşamasına müsaade ediyor. Çünkü insanların çoğu rakamlara bakıyor ve bu rakamların oluşturduğu katma değere (alım gücü-zenginlik ölçüsüne) bakmıyor. Sizce de bir ileri iki geri yamıyor muyuz?

Tüm bu paylaştıklarımı bir çoğumuzun içinde bulunduğu şartların farkında olması için yazıyorum. Çünkü mevcut şartlar sizi gelecekteki hayalini kurduğunuz size taşımıyorsa ve taşıtacağına da inanmıyorsanız öncelikle mevcut şartlarınızı sorgulamaya sonra eleştirmeye daha sonra da şikayet etmeye başlar ve içinden çıkamayacağınız bir kısır döngüye girersiniz. Bu nedenle bu kısır döngüyü yaşamayasınız diye özellikle mevcut şartlarını iyileştirmek, hayatına ciddi ve büyük bir B Planını dahil edecek, kendi ekonomik krizinden, olumsuz yaşam koşullarından ve hayat pahalılığından kurtarabilecek, hayatında olumlu yönde köklü değişimler yapmak isteyen kişilerle Bireysel Zenginlik Ve Kalkınma iş modelimizi sadece incelemeye davet ediyoruz. Bu iş modelimizi inceledikten sonra isterseniz bu modeli hayatınıza geçirir hayatınızı olumlu yönde değiştirmeye başlarsınız; istemezseniz de mevcut hayatınıza devam edersiniz. Sonuçta bizler sizlere tüm bilgi birikimimiz ve donanımımızla yardımcı olmaya, geleceğinizle ilgili yeni ufukların açılasına katkıda bulunmak istiyoruz. Çünkü mevcut şartlar ortada.

Diğer önemli konu da eğer içinde bulunduğunuz şartlar sizi mutlu etmiyor, hak ettiğinizin ve alın terinizin tam karşılığını vermiyorsa mevcut işinizi aksatmadan, bırakmadan günde bir kaç saat ayırarak hem dünyanın en büyük Bireysel Zenginlik Ve Kalkınma Modelinin tüm detaylarını ücretsiz olarak öğrenip hayatta Allah’dan başka kimseye muhtaç olmadan yaşamanın ne demek olduğunu bizzat yaşayacaksınız hem kendi hayatınızdaki tüm olumsuz şartları zaman içinde ortadan kaldırmanın mutluluğunu yaşayacaksınız. Şunu unutmamak gerekir ki insanın çalışmasından başka bir şey yoktur. Öğrenerek, gelişerek, kendi hayatınızın dümenini elinize alarak, birlikteliğin gücünü kullanarak kendi hayat ve başarı hikayenizi hep birlikte yazabiliriz. Birlikteliğin gücünü kullanarak hayatınızdaki en önemli olumsuzlukları aşmanıza yardımcı oluyoruz.

Sen yok, ben yok BİZ varız…

Lütfen yapıcı yorumlarınızı bizimle paylaşın. En önemli değerimiz birbirimize kattığımız değerlerdir. Umarım paylaşımlarım ve bloğum sizlere faydalı olur…

Boş Konuşmak Yerine Araştırmak; Kötülemek Yerine Öğrenmek; Parayı Bulmak Yerine Akıllıca Çalışmak..!

İşleyen demir pas tutmaz. Çalışan kazanır. Doğru bilgi güçtür… vs. vs… gibi sözleri duymuşsunuzdur. Tembellik, üşengeçlik, mızmızlanmak, gereksiz ve önemsiz görmek genellikle kolayımıza gelir ve hayatımızı istediğimiz istikamette şekillendirmek isteriz ancak bunun gereğini yine genellikle yapmayız. İnsan olarak hazıra konmayı, emeksiz ve gayretsiz kazanmayı, araştırmak yerine boş konuşmayı, dinlemek yerine susturmayı, %100 isabetli piyango gibi zengin olmayı çok ama çok istiyor ve de seviyoruz. Şimdi sabahın 6’sında kalkıp kışın ayazında kalk, üstünü giyin, sonra o soğukta durağa çık servis bekle, git on saat çalış sonra akşam yine aynı film. Yani ne demek istiyorum..? Bu kadar zahmete girmek yerine yukarıdaki tos pembe senaryoyu yaşamak istiyoruz. Yaşamak istediğimiz, hakkımız olduğunu düşündüğümüz ve kendimizi en üst seviyede layık gördüğümüz hayatı elde etmek için yukarıda saydığım özelliklerle elde etmek ve yaşamak hayalperestliği içinde amaçsızca, hedefsizce yaşayıp daha sonrasında şöyle diyerek kendimizi avutuyoruz: “Yapacak bir şey yok; böyle gelmiş böyle gider; ne yapalım hayat böyle…” gibi sözlerle kendimizi hem mahkum ederiz hem de teselli. Sonra hayatımıza birileri girer ve bunun böyle olmadığını size ispat ederek gösterir. Ancak kafamızdaki o klişe, hayalperestliğimiz içinde düşlediğimiz her şeye bedavadan sahip olma düşüncesi olduğundan bize çıkış yolunu bulan, keşfeden ve gösteren tanıdıklarımıza: Bırak o boş işleri o boş işlerden bir şey olmaz, biliyorum ben o boş işleri…” diyerek kendimizi ve hayatımızı ne yapıyoruz; sabote ediyoruz. Üstüne üstlük bize yardımcı olmak isteyen tanıdıklarımızı dinlemeyip sadece bize sunduğu çözüm önerilerini değersizleştirmek adına araştırmıyor ve gerçek olan, hayatımızı olumlu yönde değiştirecek bilgilere ulaşmak yerine kolayımıza gelen her türlü negatif faktörü kendi hayatımıza uygular ve sonuç olarak sürekli şikayet eden, mutsuz, umutsuz, hevessiz bir canlıya dönüşürüz. Çünkü araştırmak için bile üşeniriz, tembellik yaparız, önemsemeyiz ve bu kısır döngü içerisinde hayatımızı geçiririz. Ne yazık ki milletçe araştırmıyoruz ve sadece konuşuyoruz. Hem de sağdan soldan aslı olmayan, oldukça iddialı ve bir o kadar da etkili ses tonları ve mimiklerle bilinç altımıza empoze edilen olumsuz haddinden fazla söz müsveddeleriyle…

Ölüm hariç her zaman her şeyin etkili ve güçlü bir çözümü vardır. Önemli olan siz neye odaklanıyorsunuz..? Hayatınızdaki olumsuzluklara mı yoksa bu olumsuzlukları ortadan kaldırabileceğiniz çözümlere ve çözüm önerilerine mi..? Hayatımızdaki olumsuzluklardan şikayet etmek, kurban rolü oynamak bir müddet sonra zevk vermeye başlar ve artık acıların ve durmadan şikayetlerin insanı oluruz. Böylece kendimizi her şeye kapatır ve hemen hemen her güzel şeyi kötüler ve bize bu güzellikleri sunan sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı da kötüler, bizlere sundukları etkili ve güçlü çözüm önerilerini değersizleştiririz. Bununla da kalmayız çevremize de bu kötülemeyi doğru bir şey yapıyormuş gibi yayarız. Sonuç olarak zehirlenmiş düşünce yapıları büyük bir çoğunluğun hayatlarını da zehirler. Hayalinizde yaşamak istediğiniz, kendinize göre harika, mükemmel bir hayat şekli var ancak bunu hayata geçirecek kafa yapınız ve düşünce sisteminiz kendinizin de muhteşem ötesi katkılarıyla iflas ediyor… Hayrola..! Şöyle bir durup kendinize sordunuz mu hiç ben nereye gidiyorum, böyle düşünmek ve yaşamak beni nereye götürür diye. Muhtemelen bunu dahi düşünmediniz; çünkü içinde bulunduğunuz durumun etkisiyle bunun da farkında değilsiniz… Size sunulan çözüm önerilerinin sizin için doğru birer çözüm önerisi olduklarına inanmıyorsanız o zaman şimdiki hayatınızı aklınızdan geçen ve bir türlü büyük bahanelerle hayata geçiremediğiniz çözüm fikirlerinizin kurtaracağına ne kadar inanıyorsunuz..? Madem aklınızdaki çözüm fikirleri yine size göre muhteşem, o zaman neden böyle bir hayatı yaşıyorsunuz..? Bir an için size yardımcı olmak isteyen tanıdıklarınızı dikkatlice dinleyin ve size sunduğu çözüm önerilerini araştırın. Doğru bilgiyi doğru kullanmak büyük bir güçtür. Bu gücü tanıdıklarınız kullanmanız ve hayalini kurduğunuz hayatı yaşamanız için yardımcı olmaya çalışırken, karşılık olarak kötülemek ve reddetmek kendinize kurduğunuz büyük bir tuzaktır. Öğrenmiyor ve gelişmiyorsanız şu anki hayatınızda kendinizi büyük bir çıkmazda bırakıyorsunuz demektir…

“Ah bir parayı bulsam ne yapacağımı çok iyi biliyorum.” “Mutlaka ben de bir gün parayı bulacağım.” .” “Kanka bugün yine sayısal oynadım tam şu kadar milyon veriyor. Bu para bir bana çıksın bak neler yapıyorum…” gibi sözleri çevremizden sıklıkla duymuşuzdur. Bu temenni cümlelerini kendime göre yorumlamak istiyorum… Öncelikle mevcut hayatını iyileştirme isteği var.Sonrasında Zengin olmak. Daha sonrasında bunlara çalışmadan, emek ve gayret harcamadan ulaşmak… Aslında harika düşünceler. Bedel ödemeden hayalimizi yaşasaydık ne kadar muhteşem olurdu değil mi..? Ancak hayatımızın temel yapısını çalışmak ve çalışmanın sonucunu elde etmek oluşturuyor. Hayatta her şeyin bir bedeli var ve hayallerimizin de bir bedeli var. Hayallerimizi gerçeğe dönüştürme yolculuğumuzda her zaman sonuçta yaşadığımız hep o muhteşem hayat tablomuzu canlandırırız gözümüzde. Ancak o muhteşem hayat tablomuzu canlandırırken o mutlu sona ulaşma yolculuğumuzu, bu yolculuk sırasında önümüze çıkan engelleri, insanlarla ve olaylarla ilgili yaşadığımız sıkıntıları ve zorlukları, bu yolculuk sırasında yaşadığımız hayal kırıklıkları, ihanetler ve hepsinden önemlisi en yakın çevremizin bize inanıp güvenmemesini asla ve asla aklımıza getirmeyiz.. Çünkü sonuçta gördüğümüz tablo harikaysa yolculuk da harikadır diye algılar ve maalesef kendimizi içinden çıkılmaz bir rüyayı yaşarken soğuk bir sabahın kör vaktinde çalan alarm zilinin sesiyle uyanırken buluruz ve yine evden çıkarken “Bir gün mutlaka parayı bulacağım.” derken buluruz kendimizi.

Hayal kurmak çok güzeldir ve bizi her zaman canlı ve aktif tutar. Albert Einstein’in bu konuyla ilgili muhteşem bir sözü var…

Aslına bakarsanız çok doğru bir söz. Ancak bir tek şartla oyunu kurallarına göre oynarsanız…

İnsanın hayatında çalışmak, öğrenmek, gelişmek, başarmak, kazanmak, faydalı olmak esastır. Bu nedenle sevdikleriniz ve arkadaşlarınız size gerçekten yardımcı olmak adına harika bir fırsat sunuyorsa onu reddetmek yerine birlikte yol almaya, güçlenmeye, zenginleşmeye ve çevrenizdeki diğer insanların da bu güzelliklerden faydalanmasına yardımcı olun…

Finansal Kölelikten Finansal Özgürlüğe…

Rastgele, plansız, hedefsiz, yeter ki olsun… Bir de buna çevre baskısı ve de algısını eklersek mevcut şartlar daha da sıkıntılı bir hal alıyor. Toplumun yaklaşık %80’i böyle bir hayat yaşıyor. Bundan bir 20-30 sene önce üniversite mezunu olmak çok değerliydi. Şimdi şartlar çok değişti. Üniversite mezunu olmak artık çok değerli değil. Üniversite mezunlarının çoğu ya işsiz ya da mezun oldukları branşlarda iş bulamayıp, başka sektörlerde bir çoğu asgari ücretle çalışıyor. Bu yazdıklarıma katılıp katılmamak size kalmış. Toplum olarak rastgele, plansız, hedefsiz, yeter ki olsun mantıksız mantığıyla yaşamayı bırakıp içinde bulunduğumuz dar bir hayatın ötesine geçmek durumundayız.

Hayatımızı şekillendiren bazı çevresel, bireysel, toplumsal ve coğrafik şartlar vardır. Olabilir. Ancak ben şahsen bu şartları daha küçük yaşta ortadan kaldıran ve şartlarını bahane olmaktan, etki ve güç olmaktan çıkaran çok fazla kişiyle karşılaştım. Üniversite okuyan ve özellikle özel sektörde bir işe giren insanlarımız, işe girdikten 2 ila 4 sene içinde şunu sorguluyorlar: “Acaba nerede hata yaptık da amaçsız, hedefsiz, sabah git akşam gel, monoton ve keyifsiz bir işe girdim? Tıkılıp kalmışız buralarda ve 4 sene üniversite okuyacağım, güzel bir hayatım olsun diye girdiğim işte kendim hariç herkesin mutluluğu için çalışıyorum. Bunun için mi 4 sene o kadar masrafla, sıkıntıyla okumuşum?” bu ve buna benzer sorgulamalar. Bu yeter mi yetmez. Bir de üstüne mobing, aşırı sorumluluk, taktir edilmemek, değersizleştirilmek. Sizce bir insanın hayatına bu ve buna benzer durumlar ne kadar uygun veya ne kadar yakışıyor?

Değer Ve Değersizlik…

Şimdi güzel bir soru: Kendinizi ve hayatınızı seviyor musunuz? Bu sorunun yanıtı sizin gerçek benliğinizde tam anlamıyla yerini buluyorsa şimdi bununla ilgili ikinci soru: Ne kadar seviyorsunuz kendinizi ve bu gerçek mi? Anlatmak istediğim siz kendiniz için DEĞERLİ misiniz? Bu değeri belirleme ve ölçümleme imkanınız oldu mu?

Bir şirkette çalışıyorsunuz; o şirkete değer katmak, yükseltmek, kazandırmak istiyorsunuz, o şirkette iyi bir pozisyona gelmek, yüksek bir gelire ulaşmak(maaş) ve kariyer yapmak istiyorsunuz. Bu birilerinin kazanç dinamikleri için çok güzel. Hedefiniz böyle bir çalışma niyeti içindeyken CEO olmak değilse üzgünüm emeklilik paketiniz gelecekte size hizmet etmeyecek. Diyelim ki CEO oldunuz. Sabah şirkete geldiniz ve patrondan sonraki ikinci büyük dinamiksiniz. Kazancınız çok iyi, mesleki kariyer tam istediğiniz gibi. Ancak küçük bir detay yok mu sizce de? Demek istediğim sabah o şirkete giriyorsunuz ve çoğu zaman akşam eve gidiş saatiniz belli bile değil. 4 Duvar arasında sadece hafta sonları ve 1 aylık yıllık izinler haricinde sıkışmış bir hayat, yaşanmamış gerçek bir hayat. Sonra emeklilik. Çalışırken yaptığınız bir yazlık, bir araba ve diyelim ki bir kaç apartman dairesi; yaşlılıkta iyi olur. Benim ifade etmeye çalıştığım “Gerçekte yaşamanız gereken o gerçek yaşam; ona ne oldu? Şimdi bu gerçek anlamda yaşamak mı? Hayatta var olmak mı? İşte hayata yeni atılırken yapmamız gereken tercihler bunlar. Ama CEO değilsiniz, değer katmak, kariyer yapmak ve iyi bir kazanca(maaşa) ulaşmak istiyorsunuz. Gereken her şeyi yapıyorsunuz. İyi ve doğru şeyler yapıyorsunuz. Bir de bakmışsınız ertesi gün tüm yaptığınız iyi ve doğru değerler çöpe atılmış, bir de üstüne azar yemişsiniz. Neden acaba? Hadi gelin hep birlikte bir suçlu arayalım. Bununla birlikte aradığımız suçlu sizin dışınızda olsun. Çünkü yaptıklarınız işiniz ve çalıştığınız şirket için iyi ve doğru işlerdi. Suçlu bulundu bile. Yüksek egolu ve kibirli yöneticiler. Yaptıklarınız onlara göre yanlış ve değersiz işlerdi. Şimdi bir şeyleri sorgulamaya başladınız: “Ben bunun için mi okudum?

Hani biz kendimizde değerliydik? Hani kendimizi ve hayatımızı çok seviyorduk?

Diyelim ki hayata başlarken bu detayları ıskaladınız ve çalışıyorsunuz. Bunda hiç bir sorun yok. Çalışmak değer üretmek çok önemli. Buna rağmen kendi hayatımızla işimiz arasındaki uyumsuzlukları sorgulamaya başlamışsak ve bunun için çalışırken farklı çözüm fikirleri geliştirmiyorsak işte tam da burada kendi hayatımızın suçlusu biziz ne yazık ki…

Aslında canımız çok yanıyor, ancak daha iyi bir hayatı dizayn etmek için yerimizi değiştirecek kadar canımız yanmıyor. Bir süre sonra canımız yansa da mevcut şartlara ve acıya alışıyoruz ve bu sıkıntılı durum bizim için sıradan bir rutin oluyor. Yazımın başında da yazdım; yazdıklarıma katılmak ve onaylamanız gibi bir beklentim yok. Yazdıklarıma katılıp katılmamak size kalmış. Ancak bir süre sonra canınızı yine yakıyorlar ve yine aklınızda deli sorular. Bu böyle devam edip gidiyor. Bir bakmışsınız yıllar geçmiş ama hayatınızda hiç bir şey değişmemiş. Değiştiremediğiniz mevcut şartlarınızı sorgularken neden değiştirebileceğiniz mevcut şartlarınızı sorgulamıyorsunuz? Nasıl yani? Şöyle ki: “Ben mevcut işimi bırakmadan ve aksatmadan kendi şartlarımı nasıl değiştiririm ve kendi hayatım için neler yapabilirim? Kendi hayatımın dümenini bir başkasının elinden tekrar nasıl alabilirim?” böyle bir sorgulama yapabilirsiniz örneğin. Ya da ” Ben daha iyi bir hayatı hak ediyorum.” dediğiniz oldu mu? Diyelim ki oldu. Eğer cevap büyük çoğunluktaki gibiyse muhtemelen hiç bir şey yapmadınız. Hiç bir şey yapmadığınız sürece de mevcut şartlarınız değişmeyeceği gibi mevcut şartlarınızdaki sıkıntılı hayatı da yaşamaya devam edeceksiniz.

Şimdi size soruyorum: Gerçekten hayatınızı böyle mi yaşamak, hayallerinizi gerçekleştirmeden, istediğiniz hayatı yaşamadan, sıkışmışlık içinde mi bu dünyadan göçüp gitmek istiyorsunuz? Bu dünyada çok daha değerli bir iz bırakmak ve harika başarılarla, iyiliklerle anılmak istemez miydiniz? Finansal kölelikten finansal özgürlüğe terfi edebileceğinizi biliyor muydunuz?

Birilerinin ve sistemin bize dayattığı köhnemiş bir hayatı yaşamak zorunda değiliz. Ne dersiniz; bunu hep birlikte değiştirmeye ve dönüştürmeye var mısınız?

× Bize yazın